ABD Başkanı Donald Trump, göreve gelmesiyle birlikte “Amerika'nın altın çağı”nın başladığını ilan etti. Ancak, iç ve dış politikalardaki sert adımlarıyla küresel gerilimleri tırmandırması bekleniyor. Enerji politikalarından göç sorununa, istihdamdan teknolojiye kadar birçok alanda hızlı değişimler öngörülüyor. Dış politikada ise özellikle Çin ve Ukrayna savaşı başta olmak üzere belirsizlikler hakim. Göreve gelmeden önce Kanada'yı ABD'ye katma ve Meksika Körfezi'ni "Amerika Körfezi" olarak yeniden adlandırma gibi tartışmalı açıklamalar yapması endişelere yol açtı. Bu açıklamalar, Trump'ın belirsizliği bir pazarlık aracı olarak kullandığı yorumlarına neden oldu. Bazıları bunu büyük bir pazarlık stratejisi olarak değerlendirirken, bazıları ise uluslararası dengeleri sarsmayı hedeflediğini düşünüyor. Trump'ın yeni dönemi nasıl şekilleneceği ve dünya üzerindeki etkisi merakla bekleniyor.

Çin ile Artan Gerilimler

Trump'ın gündeminin başında ABD'nin en büyük rakibi Çin ile ilişkiler geliyor. Seçim kampanyası boyunca Pekin'e yüksek gümrük tarifeleri uygulayacağını açıklaması gerilimleri artırdı. Bu tarifeler, sadece ticari bir hamle değil, Çin ile stratejik bir rekabetin göstergesi olarak yorumlanıyor. Yüksek vergiler, teknolojik, askeri ve siyasi yarışın da bir parçası olarak değerlendiriliyor. Trump'ın kabinesindeki Ticaret Bakanı, Hazine Bakanı ve Dışişleri Bakanı gibi isimlerin Çin'e karşı sert politikalar benimsemesi de bu görüşü destekliyor. Göreve başladığı ilk gün, Çin mallarına %10 gümrük tarifesi uygulanabileceğini duyurması gerilimleri daha da tırmandırdı. Panama Kanalı'nı geri alacağı açıklamasıyla da Çin'i hedef aldığını gösterdi. Amerikan gemilerine yüksek ücretler ödetilmesinin tarifelerle önüne geçileceğini belirtti. Ankara Üniversitesi'nden Prof. Seriye Sezen, Trump'ın Amerikan halkına verdiği refah vaatlerinin dolaylı ya da doğrudan Çin'i hedef aldığını belirtiyor. Yeni dönemde iki ülke arasında "dişe diş" bir rekabet döneminin başladığını ifade ediyor. Sezen, Trump'ın iki farklı alanda Çin ile mücadeleye hazırlandığını düşünüyor: ABD'nin üretim ve altyapı kapasitesini güçlendirmek, askeri gücünü artırmak ve koruyucu politikaları sıkılaştırmak; diğer yandan ise yüksek gümrük tarifeleri ve pazar payını kısıtlayıcı yöntemlerle Çin'i ekonomik olarak zayıflatmak.

Amerikan Ekonomisi Üzerindeki Etki

Trump ve ekibi, Çin'i uluslararası ticarette haksız rekabet yaratmakla suçluyor. Çin'in kendi üreticilerine verdiği sübvansiyonlar yoluyla maliyetleri düşürdüğünü ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nın (NAFTA) Amerikan üretimine darbe vurduğunu savunuyorlar. Amerikan Merkez Bankası verileri, sanayi üretiminde 2000 yılından sonra neredeyse tamamen durağanlık olduğunu gösteriyor. Dünya Ekonomik Forumu Davos toplantısında gümrük tarifeleri uygulamak suretiyle ABD'yi tekrar "imalatın süper gücü" yapma sözü verdi. Ancak, bu hamlenin enflasyonu artırabileceği yönünde eleştiriler de var. Teknoloji devi Elon Musk'ın Çin ile olan iş ilişkileri nedeniyle yumuşatıcı bir rol oynayabileceği konuşuluyor. Washington'ın sadece Çin'e değil, Avrupa Birliği ülkelerine de gümrük tarifeleri uygulaması durumunda uluslararası gerilimlerin daha da artabileceği tahmin ediliyor.

Avrupa ve Yeni Dünya Düzeni

Davos toplantısında Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, rekabetin sertleşeceği bir döneme girildiğini belirtti ve "dibe doğru bir yarıştan kaçınılması" gerektiğini vurguladı. Trump, sık sık AB'nin ABD'ye kötü muamele ettiğini iddia ediyor ve gümrük tarifeleri tehdidinde bulunuyor. Brüksel'i petrol ve gaz alımı yapmaya zorluyor aksi takdirde gümrük tarifeleri uygulayacağını söylüyor. Sanayi üretimi ve teknoloji alanlarında geriden gelen AB, Trump döneminde gümrük tarifeleri ile karşı karşıya kalabilir. Avrupa'dan ABD'ye ihracatın azalması enflasyona ve ilişkilerin gerilmesine yol açabilir. AB, bir yandan Washington ile müzakere ederken, diğer yandan farklı pazar arayışlarına giriyor. Mercosur ülkeleriyle yapılan serbest ticaret anlaşması bunun bir örneği. Avrupa iş çevreleri ise AB bürokrasisinin Trump'tan gelebilecek baskılara karşı kendini toparlayabileceğini düşünüyor.

NATO, Ukrayna savaşı ve Rusya ile ilişkiler bağlamında önemli bir konu. Trump'ın Ukrayna savaşını Rusya ile bir pazarlıkla sonlandırma eğilimi Avrupa'da endişeyle karşılanıyor. Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Tacan İldem, Ukrayna savaşının sadece Ukrayna'nın değil, Avrupa'nın güvenlik parametrelerini de sarstığını vurguluyor. Amerikan yönetiminin çözüm arayışlarında Avrupa güvenlik endişelerini ne kadar dikkate alacağı belirsiz. İldem, ABD ve Avrupalı müttefikler arasında görüş ayrılığının NATO ittifakını olumsuz etkileyebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Türkiye için ise bu dönemde fırsatlar ve riskler mevcut. Trump'ın Ukrayna ve Orta Doğu'daki adımları, Avrupa ile gelişebilecek dinamikler Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Alper Coşkun'a göre, Trump ve Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk dönemde iletişim kurmaları yeni dönemde yeterli olmayabilir. İsrail yanlısı isimlerin Trump kabinesinde olması, Türkiye'nin zorlu bir etkileşim yaşamasına neden olabilir. Gümrük tarifeleri ve Ukrayna savaşıyla ilgili tartışmalar da Ankara-Brüksel ilişkisini etkileyebilir. TEPAV AB Çalışmaları Direktörü Nilgün Arısan, Avrupa ülkelerinin Türkiye ile savunma iş birliğini güçlendirmeyi düşünebileceğini ancak Birlik düzeyinde yapısal bir savunma iş birliğinin olmadığını belirtiyor. Kıbrıs meselesinde iyileşme olması durumunda AB-Türkiye ve AB-NATO savunma alanında iş birliğinin gelişebileceği belirtiliyor. Gümrük Birliği nedeniyle AB'ye giden ürünlerin ABD pazarına ulaşımında sorun yaşanmaması için Ankara'nın hazırlık yapması gerekiyor.